top of page

6 Şubat... Depremin Yıldönümü

Ekin henüz yedi aylıktı. Hatta o sıra düzeltilmiş yaşı da söylüyorduk hep çünkü çok küçüktü, beş aylık gibi diyorduk. İstanbul'da teraslı evimizdeydik son beş aydır. Yeni hayatımıza adapte olmaya çalışıyorduk. 


Deprem oldu. Hepimizin bildiği, hafızalarımıza kazınan 6 Şubat. 


Ben tam deprem gününü, ne garip, şu an hatırlamakta çok zorlanıyorum. 

Bunun sebebi sonrasında olanlara çok daha fazla kafa yormuş olmam olabilir.


Tam bir sene önce koca bir coğrafya yıkıldı. Yok. Hala pek çok yerde yaşam başlayabilmiş değil. İmkanı olan başka yerlere göçtü bu yüzden. Şu an yaşadığım yerde, oralardan göçüp gelen arkadaşlarım var örneğin. Ve evet, biz de taşındık. Oralarda yaşadığımızdan değil ama bir kere daha suratımıza çarpan deprem gerçeği yüzünden.


Çünkü olası Marmara depreminden sonra yaşadığımız yerlerin akıbetinden çok şehirden çıkamama ihtimali çok korkuttu. Çünkü her gece emzirmeye her kalkışımda deprem planı yapmak çok yordu. Belki Ekin olmasa böyle hisseder miydim bilmiyorum. Sahilde değil de biraz daha sağlam zeminli bir yerde yaşasaydık böyle der miydim bilmiyorum. Binamız yıkıldı yıkılacak, kentsel dönüşüme versek mi tartışmaları sürekli olarak apartman grubunda konuşulmasaydı bu kararı alır mıydık bilmiyorum. Ama neticede, bir karar aldık ve taşındık. Aldığımız karardan da hiç pişman olmadık. Anne babamın büyüdüğü ve şu an yaşadığı şehre, Ekin'in doğduğu, benim hamileliğimi geçirdiğim şehre, yılda bir iki kere gördüğümde bile güzel yaşanır burada dediğim bir şehre taşınmış olmanın da iç huzurumuzu destekleyici bir etkisi oldu şüphesiz. Böylece deprem konusu kapanmadı elbette. Sadece bizim yaralarımız biraz iyileşti. Bizim derken biraz kendi çekirdek ailemizi kast ediyorum, biraz da bizim gibi bu travmaya ikincil seviyede maruz kalanları. 


Mesela 6 Şubat'ı tam hatırlayamama sebebim, sonrasında gün gün ortaya çıkan çok acı görüntülerin bazılarına hiç bakmamış olsam bile zihnimde bir yerde seslerine aşina hissetmem olabilir. Molozlar, sağda solda her türlü eşya, bir anne, kucağında bir bebek, bir baba, elinden tuttuğu kızı... ölenler, kaybolanlar, gelmeyen vinçler, bir türlü yerine ulaşmayan her türlü gıda, battaniye, su kolileri, ülkenin bir ucunda elinden başka bir şey gelmediği için yardım toplayanlar, o yardım tırlarını şehre sokmayanlar.. yardım diye çığıran doktorlar, hemşireler.. tüm bu olanlardan dolayı hiçbir suçu olmamasına rağmen suçluluk hissedenler... suçluluk duyması gerekenlerin ise yavuz hırsız halleri...

Bir yerden sonra da şuna karar vermiştim. Yapabileceğim ne varsa yaptığımdan eminsem, kendimi korumak adına her şeyden biraz uzaklaşma hakkımı kullanabilirdim. Çünkü çok yakın zamanlı yaşadığım ölümlerin yası hala kalbimde tazeyken depremle birlikte yıkılan ailelerin görüntülerine bakacak gücü kendimde hiç bulamadım o dönem. 


Oysa ki acılar sadece bakılmak ister çoğu zaman. Birileri görsün istersin, duysun, sadece "buradayım ve seni görüyorum" desinler istersin. Çünkü aslında tarifi pek yoktur yaşadığın şeyin. Karşıdan bakanın da "tahmin edebiliyorum yaşadığın şeyi" demesi bile tam oturmaz yerine, çünkü tahmin edilebilir bir yanı da yoktur. Her yas kendine özgüdür.


İşte bugün o yüzden, sadece şunu söylemek istedim:

Ben buradayım ve sizi görüyorum. Acılarınızı görüyorum. Zaman zaman kırılsa da umudunuzu ve yaşama sevincinizi, zaman zaman durulsa da öfkenizi ve içinizde yanan ateşi, her şeye rağmen devam edebilme gayretinizi ve bazen de bakışlarınızın arkasındaki hüznü, yorgunluğunuzu.. görüyorum. Tüm bunların aynı bedende, sizin bedeninizde varoluşunu görüyorum. 


Bunları yazmaya başlarken nereye bağlanacak bilmiyordum, artık biliyorum. Yine yapabileceklerime odaklanacağım ama bu sefer verebileceğim biraz daha fazla şey var gibi. Yazdıklarımda kendini bulan herkesi bir meditasyon buluşmasına davet ediyorum. Ücretsiz sunacağım bunu, öncesinde kayıtla rezervasyon alacağım ve formu dolduranlara buluşma linkini göndereceğim. Belki biraz sohbet ederiz, bir şeyler okurum, belki biraz da hareket ederiz sonrasında.


Katılmak isteyenler şuradan kaydolabilir:


Sevgiyle,

Burcu



bottom of page