top of page

Güneş'e Veda


Bugün tam 5 gün oldu. Güneşimiz'i kaybettik. 23 Eylül sabaha karşı üç kişi girdiğimiz hastaneden 28 Eylül'de iki kişi olarak ayrıldık.



Gecenin bir yarısı yoğun kanama sandığım ama sonra suyumun geldiğini anladığım zamanlarda bile idrak edemedik galiba, ya da hamileliğim boyunca sık sık doktora gitmekten mi artık bilmiyorum, başta pek önemsemedik durumu. Kısa süre düşünüp "içimiz rahat etsin" diye gittiğimiz hastanenin, daha aynı gün artık yolu yarıladığımız için doğum planlaması yapmaya karar verdiğimden doktorumun kliniğini arayarak aldığım tavsiye sonucu aklıma kazınması elbette tesadüf değildi. Vardığımızda bebeğimizin suyunun neredeyse bittiğini ama hala kalbinin attığını gördük ultrasonda. Bacaklarımdaki titremeyi tarif etmem, birazını bile göstermem mümkün değil. "Bu gerçekten oluyor mu?" diye sormuşum, doktor "evet, oluyor" diye cevaplamış. O andan sonra sık sık tekrar ettiğim bir cümle oldu "bunlar yaşanıyor, şu an bu oluyor, hastane odasındayız, suyum geldi, bebeğimizin kalbi atıyor ve biz bekliyoruz" Neyi bekliyoruz peki? Orası meçhul. Orasına bedenim ve bebeğim karar verecek. Bir anlaşmaya varacaklar birlikte. Biz sadece saygı duyacağız.


O gece zaman büküldü. Kamil'le sık sık konuştuk, arada ağlaştık. Aklımız biraz derinde, biraz yüzeyde gezindi. Bazen yoga gruplarımı düşünürken buldum mesela kendimi, bazense karnımdaki yavrumu. Bazen hayatımda hiç ameliyat olmayışımı düşünüp korktum deli gibi (o zaman sezaryenle çıkaracaklar sanıyordum ve belki de ben başaramayacaktım), sonra bu korkumdan ötürü kendimi yargıladım, "bebeğin mücadele ediyor senin düşündüğün şeye bak" dedim. Hemen sonra Kamil'i düşündüm, "yalnız kalmasa keşke ben operasyondayken" dedim, yalnız kalmasın, birileri onu tutsun. Sonra herkes burada olsun, bu odayı doldursun istedim, fakat hemen sonra da kimse gelmesin, sadece biz olalım. Aynı anda bu kadar fazla duygu ve düşüncenin hücum ettiği bir gece daha yaşamamıştım. Nasıl geçecek zaman derken güneşin doğuşunu gördük birlikte. Ailelere haber verdik ve doktorumuzu bekledik.


Sabahki muayene sonrası sanki durum o kadar da kötü değildi. 18. haftasında suyu gelen ve 34. haftasına kadar bir dolup bir boşalan kesesiyle doğuma giden bir gebesi varmış mesela doktorumuzun. Umutlanmak için erken ama bir yandan da kalbi atıyor işte Güneş'in. Suyu az ama hala var. Normalde hiç su içmiyorum ama o gece çok susadığım için geceden beri 3 litreye yakın su içmişim. En önemli risk enfeksiyonmuş, e onu da zaten damardan antibiyotik vererek ve sık sık nabız-tansiyon ve bebeğin kalp atışlarını kontrol ederek yakından takip edeceklermiş. O zaman bekleyeceğiz demektir. Bekleyip göreceğiz.



Bazı günler iyi, bazı günler daha az iyi geçti. Ama moralimizi hep yüksek tutmaya çalışarak bekledik. İyi beslendim, bol bol dinlendim. Aileler, dostlar hiç yalnız bırakmadı. Boş kaldıkça günlük tuttum. Her anını çok sevdiğim hamileliğimin hastanedeki anlarında da sevilecek şeyler buldum. Yatıştan bir gün sonrasından itibaren sık sık tekrar ettiğim ve çevremdekilerle paylaştığım içsel konuşmamı, Güneş'e mektup gibi günlüğüme yazdım.


"Bebeğim, Güneşim ❤️🌞

İyiysen, keyfin ve sağlığın yerindeyse bu mücadelende yalnız değilsin, birlikteyiz. Hep yanındayım, yanındayız. Yolculuğumuzun bu kısmı daha zorlu olacaksa da olsun, buradan birlikte çıkacağız, bunu aşıp kavuşacağız.

İyi değilsen, sadece şu an değil, çıkınca da sağlıklı bir hayatın olamayacaksa, sen ve ben, biz birlikte iyi değilsek gitmekten de korkma, seni özgür bırakıyorum. Eğer senin gelişinle ilgili fazla müdahalede bulunduysak özür dileriz, lütfen bizi affet.

Sakın merak etme seni hep sevdik, hep çok seveceğiz. Ve gitmeye karar verirsen seni sevgiyle uğurlayacağız. Belki başka bir yerde ve zamanda o ışıltılı ruhunla yeniden karşılaşırız ve belki o zaman her şey daha başka olur.

Bu zamana kadar bize yaşattığın ve buradan sonra yaşayacaklarımız için sana çok teşekkür ederiz. Şu an her ne yaşıyorsak bu işte birlikteyiz. Ve dilerim bu süreç bize ne öğretmeye çalışıyorsa onu öğrenebiliriz birlikte."




27 Eylül Pazartesi günü, güneşin doğuşunu izlerken babasıyla birlikte farkında olmadan veda etmişiz bebeğimize. Sonra da bize harika bir gün yaşatmayı seçmiş ve ananeciğimin ölümünün tam beşinci ay dönümünde aramızdan ayrılmış usulca. İlk o sarılmıştı, en son da o sarıldı Güneşimiz'e biliyorum. Acının içinden geçerken, ıstırabın gözüne gözüne bakarken yaşadığım her ana minnet duydum, kulağa garip gelebilir ama bu öylesine dediğim bir şey değil. Şimdilerde kalbimin ortasındaki yangın yerine, süt kanallarımdan yükselen alevler eşlik ediyor. Hangisi daha çok canımı yakıyor kestiremiyorum. Rilke'nin dediği gibi "Halledilecek ne çok acı var!"*


Her gün yazıyorum. Daha da bitmiyor anlatacaklarım. Belki bir gün daha derli toplu hale getiririm notlarımı. Bir teselli, bir cevap beklemiyorum kimseden. Burada her anını paylaşıp gidişini anmasam olmazdı sadece. Varsa benzer deneyimler yaşayanlar, onları dinlemeyi isterim her zaman. Hayatta her şey var ve hayat devam ediyor. Sevgiyle kalın.


*İnsanın Anlam Arayışı / Viktor Frankl







bottom of page